Bu hafta sonu eve arkadaş çağırdık. Can bir süredir okula gitmediği için evde çok sıkılmaya ve okulu özlemeye başladı. Ben de kreşden sevdiği arkadaşı Nuri ve annesini Cumartesi kahvaltıya çağırdım. Can'a da bir gece önceden arkadaşının geleceğini söyledim. Çok heyecanlandı. Ertesi sabah erkenden (saat 6) kalktı ve hazırlanmaya başladı.
Nihayet misafirlerimiz geldi. Çok oynadılar, tüm evi döktüler ve çok eğlendiler. Nuri gitmek istemediğinden ben de Can çok mutlu göründüğünden Nuri'yi bizde bırakmasını annesinden rica ettim. Saat akşam 5 'e kadar bizde kaldı. Bu arada ben dışarı çıktım ve geri geldim. Nuri'nin annesi de geldi. İçeri girdi ve bir kahve içti. Bu arada Nuri hala durumdan memnun gitmek istemiyordu. Can onun akşam bizimle kalmasını istediğini söyledi. Her şey yolunda gidiyordu. Ta ki.... Nuri'nin getirdiği üçlü puzzle'ı çıkarana kadar. Can üçlü puzzle'ın üçüncüsünü kendisinin yapacağını söyledi. Diğeri puzzle'ı kendinin getirdiğini ve buna kendisinin karar vereceğini beyan etti. Ortam biraz daha gerilince de hedyesini alıp gideceğini söyledi ve ...KIYAMET KOPTU!!!. Can koşarak sokak kapısına yapıştı- "puzzle bırakılmadan kimsenin bir yere gidemeyeceğini " söyledi. Bu hareket arkadaşımızı çıldırttı . Tam 6 saattir mutluluk içinde oynayan iki velet birbirine girdi. Biz iki anne resmen ayıramadık, biri ikna oldu-diğeri bağırdı. Melih'i yardıma çağırmak zorunda kaldım. Meydan muharebesi nihayet sona erdiğinde ikimiz de bitap düştük, kadıncağız geldiğine geleceğine pişman oldu. Can ağladı. Sanırım oyun saati aşırı uzun geldi. Misafirimizi zoraki barıştırıp (hediyesini de bırakmaya ikna ederek!) gönderdikten sonra Can kucağımda uyuyakaldı. Yavrum bütün gece rüyasında sayıkladı. Komik olan ertesi gün babasına "Ziyaretden çok memnun kaldığını, çok güzel oynadıklarını, sadece giderken ufak bir çatışma yaşadıklarını" söylemiş. Tiraji-komik öykümüz de böylece sona erdi.