Pazartesi, Şubat 19, 2007

PUZZLE SAVAŞI

Bu hafta sonu eve arkadaş çağırdık. Can bir süredir okula gitmediği için evde çok sıkılmaya ve okulu özlemeye başladı. Ben de kreşden sevdiği arkadaşı Nuri ve annesini Cumartesi kahvaltıya çağırdım. Can'a da bir gece önceden arkadaşının geleceğini söyledim. Çok heyecanlandı. Ertesi sabah erkenden (saat 6) kalktı ve hazırlanmaya başladı.
Nihayet misafirlerimiz geldi. Çok oynadılar, tüm evi döktüler ve çok eğlendiler. Nuri gitmek istemediğinden ben de Can çok mutlu göründüğünden Nuri'yi bizde bırakmasını annesinden rica ettim. Saat akşam 5 'e kadar bizde kaldı. Bu arada ben dışarı çıktım ve geri geldim. Nuri'nin annesi de geldi. İçeri girdi ve bir kahve içti. Bu arada Nuri hala durumdan memnun gitmek istemiyordu. Can onun akşam bizimle kalmasını istediğini söyledi. Her şey yolunda gidiyordu. Ta ki.... Nuri'nin getirdiği üçlü puzzle'ı çıkarana kadar. Can üçlü puzzle'ın üçüncüsünü kendisinin yapacağını söyledi. Diğeri puzzle'ı kendinin getirdiğini ve buna kendisinin karar vereceğini beyan etti. Ortam biraz daha gerilince de hedyesini alıp gideceğini söyledi ve ...KIYAMET KOPTU!!!. Can koşarak sokak kapısına yapıştı- "puzzle bırakılmadan kimsenin bir yere gidemeyeceğini " söyledi. Bu hareket arkadaşımızı çıldırttı . Tam 6 saattir mutluluk içinde oynayan iki velet birbirine girdi. Biz iki anne resmen ayıramadık, biri ikna oldu-diğeri bağırdı. Melih'i yardıma çağırmak zorunda kaldım. Meydan muharebesi nihayet sona erdiğinde ikimiz de bitap düştük, kadıncağız geldiğine geleceğine pişman oldu. Can ağladı. Sanırım oyun saati aşırı uzun geldi. Misafirimizi zoraki barıştırıp (hediyesini de bırakmaya ikna ederek!) gönderdikten sonra Can kucağımda uyuyakaldı. Yavrum bütün gece rüyasında sayıkladı. Komik olan ertesi gün babasına "Ziyaretden çok memnun kaldığını, çok güzel oynadıklarını, sadece giderken ufak bir çatışma yaşadıklarını" söylemiş. Tiraji-komik öykümüz de böylece sona erdi.

Cumartesi, Şubat 03, 2007

Can'dan İnciler


Bugünlerde gene çok ilginç laflar ediyor Can. Geçenlerde ben bloguna yazarken yanıma geldi ve ne yaptığımı sordu. Ben de onun söylediği ve yaptığı şeyleri yazdığımı söyledim. Çekil ben yazacağım dedi. Ben de "Sen yazamazsın yavrum" derken cevap geldi. " O lafları o söylüyormuş, dolayısı ile ne söylediğini de ondan iyi kimse bilemezmiş". Çekildik yer verdik. Baş blogger oturdu ve bilgisayarda adını ve harf yerleri değişik de olsa soyadını yazdı- sonra hemen sildi -sonra gene yazdı. Bir süre sonra da sıkıldı.
Yine geçenlerde yemek pişmeden başka bir şey yiyemeyeceğini söyledik "Bu nasıl anne babalıkmış??, böyle anne babalık olmazmış".

Bir de babanın göbeğine taktı. İtiraf ediyorum ben de dolduruyorum biraz (Aşkta ve savaşta her yol mübahtır!!!).
Marta kadar okula gidemeyecek Can. Çok sevdiği İngilizce okula da...Tatil olduğunu söyledik. Korkudan ödümüz patlıyor. Çocuğu eve hapsettik. Ders programını aldım. Abla ile evde yapacaklar. Ben de kontrol edeceğim. Bu arada içimdeki canavarı da keşfetmiş oldum. Ben hırslıyım ve Ayşe'nin de dediği gibi maratoncuyum. Çocukların yarış atı olmasına karşıydım-hala da karşıyım aslında. Ama. Geçen sene Can 3 yaşında iken quiz sonuçları geliyordu. Üzerinde de şöyle yazıyor: Sınıf ortalaması 96 /Can 93. gibi. Vay sen misin ortalamanın altına düşen. Aldım karşıma ve "bu kağıtların önemli olduğunu-dikkat etmesi gerektiğini" söyledim. Ve yavrum- bir tanem anladı. Bir daha ortalamanın altına düşmedi Bu işler böyle başlıyor ve ben canavar anne mi olacağım acaba?? Yok yok olmam. Şu zorla ödev yapan çocuklardan olursa söz veriyorum kendime onu hiç zorlamayacağım.